24 Temmuz 2009 Cuma

BEŞİNCİ BÖLÜM (KÜLTÜR, GELENEK VE GÖRENEK)

DENİZLİ’DE BİR GÜREŞ MÜSABAKASI
CEVİZCİ PEHLİVAN İLE AŞIK DEDE
Cevizci Pehlivan Deliler Köyünde, çiftlik yaparak yaşamını sürdürmektedir. Adı Süleyman (Cevizci)dir.Kendisine Cevizci Pehlivan diye hitap edilmesinin sebebi yaman bir güreşçi olmasından dolayıdır.

Köy’e Denizli’den urgan satıcısı gelmektedir. Cevizci urganları koparacak güce sahiptir.Satıcı ile iddia üzerine urganı koparır.Arkadaş olurlar.Her köye gelişinde Cevizci ile muhabbet eder. Bir gün muhabbet esnasında “Denizli’ de yağlı güreşleri yapılacağını” Cevizciye söyler. Cevizci’nin yaman bir pehlivan olduğunu iyi bilmektedir.Cevizcide zaten çevrede yapılan güreşleri hiç kaçırmamaktadır.Tarlaya bile gitse kıs beti devamlı yanındadır.(kıs bet:Meşinden yapılmış kısa paçalı dar pantolon)Cevizci Denizli’ye varınca, köye urgan satmaya gelen arkadaşının yanına gider. Satıcı ile birlikte giderek ertesi günü başlayacak olan güreşlere katılmak için kaydını yaptırırlar.

Güreşler ertesi gün başlarlar. Güreşler deste, küçük , orta ,büyük , orta ,
Başaltı ve baş olmak üzere beş kategoride yapılacaktır.Yenilen er meydanından çekilmektedir. Yenilenlerin çekilmesiyle meydana kalakala cevizci ile Tavaslı pehlivan kalmıştır.Tavaslı ile Cevizci yaman bir güreşi tutuşurlar. Cevizci Tavaslıya yeneceğini anlar. Onu yıkacak ama sonrasına düşündüğünden biraz çekinmektedir.

Güreşleri Aşık Dede izlemektedir. (Aşık Dede: Asıl adı Himmet . Deliler Köyü’nde sesi pek gür ve yanık olduğundan Aşık Dede lakabıyla tanınmıştır. Üç kişi posta trenini soyar. Bu üç kişiden biri Aşık Dededir. Aşık Dede hapisten kaçar ve Denizli’de yaşamaya başlar. Orada belli bir çevresi olur Aşık Dedenin)
Aşık Dede Cevizci’nin çekindiğini hissedince “ De bre Cevizci amma uzattın! Ne beklersin! “ diye o meşhur narasını atar.

Cevizci bu meşhur naraya çok iyi tanımaktadır. Tavaslı pehlivanı bir hamlede yıkar. Ödül olarak bir tosun, at ve bir koç alır.

Valilikçe görevli askerler Cevizci pehlivanın güvenliği açısından kendi bölgesine ( Sarıgöl ) kadar eşlik ederler.

Cevizci sırtı yere gelmemiş yaman bir pehlivandır. Mezarının yeri belli değildir. En son katıldığı güreş turnuvasından geri dönmediği sanılmaktadır.

A)Camilerimiz

Kasabamızda göklere yükselen minarelerimizden okunan Ezan seslerimiz arşa yükselmekte ve kasabamızın güzel insanlarının ruhunu okşamaktadır. Camiler ibadet yerlerimizdir.Kasabamızda 4 tane cami vardır.Okular tatil olduğu zaman, ya yaz kursları düzenlenen camilerimizde ilkokul çağındaki kız ve erkek çocuklarımıza temel dini bilgiler yanında Kuran-ı Kerim okunmasını yanında öğrenme faaliyetlerini yapılmaktadır.

Kasabamızda camilerimiz yararına faaliyet gösteren dernek yoktur.
Camilerimiz yararına gösterecek dernek kurulmasını temennimizdir.Camilerimizin hayırsever kasaba halkının yardımları ile karşılanmaktadır.Mülkiyetleri belediyeye aittir.Camilerimizin tek şerefelidir.


1-Pazar Camii

Caminin yapım tarihi bilinmemektedir.1500’lü yıllarda bağcılık araştırma istasyonun olduğu alandan göç edilip civara yerleşenler tarafından yapılmıştır.İlk yapısı toprak örtülüdür. Kasabamızın ilk camisidir. Yunanlılar tarafından yıkılan Pazar Camii günümüze kadar birkaç kez restore edilerek bugünkü duruma getirilmiştir.Bugüne kadar 13 imamın görev yaptığı hafızalarda kalmıştır.


2)Birlik camii:

Camii hayırsever vatandaşların katkılarıyla ve gayretli çalışmalarıyla 1958 yılında ibadete başladı.Yapı şekli taştan olup ahşap çatılıdır.Mimarı İsmail Ustadır.Resmi kayıtlara göre toplam arsası 800 m olup,267 kapasitedir.Kasabamızın Namık Kemal mahallesindedir. Müştemilatında Kız Kuran Kursu vardır.Camiinin ilk minaresi çift şerefeli iken 1969 yılında iken yıkılmıştır.Minaresi tek şerefeli olarak yapılmıştır.Camiinin içeri giriş kapısının dönerli olması vatandaşların ilgisini çekmektedir.

3) Namık Kemal Camii:

Camii kasaba halkının maddi ve manevi katkıları ile 1975 yılında büyük bir gayretle çalışarak ibadete açıldı.Camiinin duvarları dolu tuğla ile örülmüş olup ahşap çatılıdır.Mimarı Ramazan Özerdir.Toplam arsası 2529m olan camiinin iç alanı 224mdir. Resmi kayıtlara göre 298 kişiliktir Camii ye ait lojmanı vardır. Namık Kemal Mahallesindedir.

1975 yılından 1988 yılına kadar ücreti halk tarafından karşılanan görevlilerce hizmet yürütülmüştür.Kadrolu imamı 1988 yılında görevlendirilmiştir.


4)Fevzi Çakmak Camii

Kurs ve okul talebelerine yardım derneği başkanı Süleyman Ertürk önderliğinde kasaba halkının büyük katkı ve gayretleriyle 1978 yılında ibadete açıldı yapı şekli betonarmedir. Kasabamızda tek kubbeli camidir. Fevzi Çakmak Mahallesi’ndedir. Mimarı Yusuf Demiraslan’dır.camiye ait lojmanı mevcuttur.

Toplam arsası 500 m. Olan caminin iç alanı 130 m.’dir . Resmi kayıtlara göre 173 kişi kapasiteliktir. 1978 yılında 1988 yılına kadar ücreti halk tarafından karşılanan görevlilerce hizmet yürütülmüştür. Kadrolu imamı 1988 yılında görevlendirilmiştir.

5. Namık Kemal mahallesinde yeni bir caminin inşaatına başlanılmış olup hayır sever vatandaşlarımızın yardımları ile inşallah en kısa zamanda ibadete açılır diye duacıyız.

B)TÜRBE

Sarı Saltuk Türbesi’nin kasaba olması burada olması burada yaşayan insanlara manevi bir haz vermektedir. İbrahim Gökçen “Tarihte Saruhan’ın Köyleri” kitabında Yeşilyurt’ta Sarı Saltuk Türbesi olduğunu belirtir.


SARI SALTUK

Türkistan taraflarından Anadolu’ya gelip islamiyetin yayılması için çalışan mücahit Türk derviş ve erenlerindendir. Asıl adı Mehmet , Şerif Muhammet Buhari olarak da anılır. Sarı Saltuk lakabıyla meşhur olmuştur.

Memleketi Buharadır. Horasan erenlerinden ve Hoca Ahmet Yesevi’nin halifelerindendir.

Ahmet Yesevi hazretleri Hacı Bektaşi-ı Veliden sonra Sarı Saltık’u Horasan erenlerinden yedi yüz kişi ile ona imdada gönderir. Meşhur tahta kılıcını Sarı Saltuk’un beline kuşatarak nasihatte bulunur. “Saltuk Mehmedim! Bektaş’ım seni Rum’a göndersin. Var git. Yedi krallık yerde nam ve şan sahibi ol”

Bunun üzerine Sarı Saltuk ve arkadaşları Anadoluya geldiler.
Sarı Saltuk hakkında daha geniş bilgi için ansiklopedilere bakılmalıdır.

Sarı Saltuk adının kasabamızda yaşatılması için her yıl mayıs ayının son Pazar günü Sarı Saltuk Parkında “SARI SALTUK VE ALP ERENLERİ ANMA ŞÖLENİ” tertiplenmektedir.Bu şölenin kasabaya büyük desteği görülmektedir.Kasaba halkı birlik ve beraberliğini sağlayarak Sarı Saltuk adına dernek veya vakıf kurulmalı bu şölenleri bu kurum tarafından gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.Bu konuda herkes kendi üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Takdir Yeşilyurt halkınındır.

C) Dini bayramlar ve özel günlerde gelenekler

e) Doğana gitme adeti

Doğacak bebekler için giysiler önceden hazırlanır. Yeni doğan çocuk tuzlanır ve suda yıkanır. Doğan çocuğa ilk hafta içinde isim konulur. Üç ezan sesi duyulunca çocuğun sol kulağına kamet sağ kulağına ezan okunarak ismi verilir. Değişik isimler verilse de genellikle o soyun büyüklerinin adları seçilir.

Çocuk doğduktan sonra akraba ve dostlar bebek başına giderler. Doğana giden kişi ile dünyaya gelen çocuğun ailesi arasındaki yakınlık derecesine göre götürülecek hediyenin kıymeti belli olur. Hediye verilirken gözünüz aydın Allah analı babalı büyütsün hayırlı bir evlat olsun gibi duygu ve temenniler ifade edilir.

b)Sünnet adeti

Sünnet olma adetleri yurdumuzun bazı yörelerinde olduğu gibi kasabamızda da aşağı yukarı aynıdır. Sünnet törenleri genellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde olmak üzere hafta sonu yapılır. Sünnet hazırlıkları aylar öncesinden başlar. Tören iki gün sürer.Birinci gün yakın arkadaş ve akrabalarla evde yemekler verilir. Sünnet olacak kişi giydirilir. Büyüklerin elleri öpülür eğlenceler düzenlenir ( Ancak bu eğlenceler son yıllarda bazen aşırıya kaçmaktadır.) Eğlencelerde sünnet olacak çocuğun yakınları tarafından şakalar yapılır. Orada bulunanlar kendi aralarında para toplayarak çerez alırlar. Çerezler topluca muhabbet edilerek yenilir.

İkinci gün davetlilere yemek verilir. Mevlüt okutulur. Davetliler sünnet olacak çocuğa para,altın v.b. hediyeler verirler. Bu hediyeler sünnet çocuğu ile masada oturanlar tarafından deftere yazılır.Davetlilerin yemek yeme ve hediye verme işleri bitince; sünnet olacak çocuk önceden süslenmiş olan arabaya bindirilir. Orada bulunan arabalara havlu v.b. gibi eşyalar bağlanır. Aralarında kasabada dolaşarak sünnet olacak çocuk gezdirilir.At ve deve ile gezdirenlerde vardır.

Gezme işi bitip eve dönüldüğünde çerezler dağıtılır.Sünnet olacak çocuk hazırlanır ve tekbir getirilerek sünnet olur.

c)Misafirlik

Misafir ağırlama Türklerin en eski geleneklerindendir.Misafir on kısmetle gelir. Birini yer dokuzunu bırakır.Hadisi geleneklerimize girmiştir.

Dışardan gelecek misafirlerin yeme, içme, yatma gibi ihtiyaçlarını karşılamak için bir köy odası yaptırılmıştır. Bundan başka aynı amaçlı odalarda vardır. Son yıllarda bu odaların kaybolduğunu görüyoruz. Kasabamızda misafir ağırlama ta eskilerden beri süre gelen ve bugün de devam eden olaydır.

Misafirler haberli ve habersiz olmaktadır. Ancak genellikle son yıllarda haberli olmaktadır. Misafirliğe gelen kişiler ev sahibi tarafından iltifatla karşılanır. Gelen misafirler ile ev sahipleri ayrı ayrı tokalaşır. Büyüklerin elleri öpülür.Misafirlere tek tek hal ve hatırları sorulur. Aynı şekilde misafirlerde karşılık verirler. Güncel konularda, sohbetlerde bulunurlar. Bu sohbetler esnasında misafirlere ikramda bulunulur. Gelen misafirlere hizmette kusur etmemeye çalışılır. Bazen televizyonların sohbetleri engellediğinden şikayet edilmektedir.

Uzaktan gelen misafirlere yemek verilir. Misafirler kalıcı ise en güzel bir şekilde hizmet edilir. Misafirler ister uzaktan isterse yakından gelsin güzel bir şekilde ağırlandıktan sonra dış kapıya kadar uğurlanırlar. Bu esnada ev sahipleri güle güle yine buyrun gelin, tekrar bekleriz v,b. Gibi sözlerle misafirlerini uğurlamalarına, misafirlerine sizde buyurun gelin, sizleride bekleriz diye karşılık vermeleri, kasabamızda misafirliği verilen önemi en açık bir şekilde göstermektedir. Ayrıca Allah gelenden gidenden eksik etmesin diye dualar da bulunulması buna iyi bir örnektir.

Türklerde misafir tanrı misafiri geliş sebebi uğur ve kısmet olarak kabul edildiğinden kasabamızda da aynı duygu ve düşünce yaygındır.

c)Cenaze törenleri ve taziye gelenekleri

Kasabamızda vefat edenlere karşı derin bir saygı vardır. Ölen kimse sela verildikten sonra ismi anons edilerek kasaba halkına duyurulur. Haberi alanlar cenaze evine gelerek cenazenin kaldırılmasına yardımcı olurlar. Cenaze islamı ölçülere uygun kaldırılır. Ceneze yıkanır ve kefenlenir. Cenaze namazı kılınır. Kabristana götürülür. Yakınları tarafından mezara konulur. Defn edildikten sonra baş ve ayak uçlarına dikilen çalılara bağcık denir.Toprağı elle hafifçe düzeltilerek su dökülür.

Komşular akrabalar tarafından cenaze evine yemek götürülür. Buna sofra hazırlama denir. Sofra hazırlama sekiz on gün devam eder. Bu müddet içinde cenaze evinde yemek pişmez.

Cenaze defn edildikten sonra cenaze evine ziyaretler yapılır. Baş sağlığı dilenir. Dualar edilir. Yedinci günü kadınlar tarafından mevlüt okunur. Elli ikinci günü erkek hocalar tarafından yemekli mevlüt okutulur.


f) Dini Bayramlar

Dargınların barıştığı mutluluk ve sevinçlerin paylaşıldığı, küçüklerin sevindirildiği Ramazan ve Kurban bayramlarına kasabamızda pek itina gösterilir.Haftalar öncesi hazırlıklar yapılır. Bayramdan bir gün öncesine arife denir. Arefe günü bayram havasına girilmiş olunur. Arefe günü belli aileler tarafından bayram aşı verilir. Bugün kabir ziyareti yapılır. Kuran-ı Kerim okunur dualar edilir çocuklar sevindirilir.

Bayram sabahı erkenden kalkılır. Erkekler bayram namazına giderken kadınlar gelecek misafir için hazırlık yaparlar. Namazdan sonra bayramlaşmalar yapılır. Büyükler ziyaret edilerek elleri öpülür. Küçükler sevindirilir.

Bayram canlılığı üç ve dört gün sürer. Kasaba halkı ve çevreden gelen insanlar belediye park gazinosu ve Sarı Saltuk parkında yol boyunca gezinirler. Bu toplanılan yere bayram yeri denir. Nişanlı olan gençler birlikte gezerler. Oğlu evlenecek olanlar burada kendilerine uygun kız ararlar. Bayram yerine çadırlar kurularak halka yiyecek ve içecek maddeleri satarlar.

Dostlukların arttırıldığı muhabbetlerin koyulaştığı bayramların kasabamızda önemli bir yeri vardır.

Karavelilerin geniş bir bahçesi vardır. ( Şimdiki Kurtuluş Mahallesinde Balaban Sokak 12 nolu Ömer Özenin bahçesi)Bu bahçede büyük bir kırlangıç ağacı vardı. Köyün gençleri ağaç altında toplanmaya başlar. Ağaca salıncaklar kurulur. Kadın ve erkekler sırası ile bu salıncaklara binerlerdi. Nişanlı kızlar oyalarını işledikleri mendilleri nişanlılarına verirlerdi.

Ağaç altında oyunlar oynana salıncaklar binile oyaları işlene dursun biz Gencer’ê gidelim.

Gencer Türkler at üstünde doğar at üstünde yaşar ve at üstünde ölür düşüncesinin yaşandığı bir olaydır. Köyün gençleri atlara binerek Sarıgöl’e giderler. Köydeki bütün atlılar toplanırlar. Bunların sayısı bir hayli kalabalıktır. ( 100 veye daha fazla olduğu söylenir. Topluca at üstünde değnek oyunları oynanarak Sarıgöl’e gidilir. ( Diğer köylerden de gelirler)Orada davul zurna çaldırılarak oyunlar oynanır. Hediyeler alınır, at üzerinde oyunlar oynanarak geri dönülür. Gencer’e gidenlerin köye dönüşleri köyde büyük bir sevinçle karşılanır. Gencerliler geldi diye köyde herkese duyurulur. Gencerciler aldıkları hediyeleri çocuklara ve büyüklere dağıtırlar. Tabi nişanlılar unutulmaz!

Gencerciler gelmesiyle kurulan meydanda davul ve zurnalar eşliğinde oyunlar oynanır. Bu oyunlarda bütün marifetler gösterilir.

Bayramlarda kırlangıç ağacının altında toplanılmakta iken, bu ağacın yıkılmasından sonra bayram yeri Cumhuriyet Meydanı’nın yanında Hasan Kahya Caddesi’nin olduğu alan olur. Gencercilerin meydanı da bu yerde kurulmaya başlarlar.

Bir süre burada kutlanan bayramlar daha sonra Gazi İlkokulu’ nun bulunduğu alanda devam eder. Zamanla bugünkü’’bayram yerinde ‘’bayram kutlamaları devam eder. Artık Gencerciler yoktur. Bugünkü bayram kutlamalarında o günlerdeki samimi havanın kaybolduğunu ve geleneğin zayıfladığını görüyoruz.Eski bayram geleneklerimizi yaşatmak için, bayramlardan önce bayram kutlama komiteleri kurarak, bayramlarda değişik alanlarda yarışmalar düzenlemeli(güreş, koşu, bisiklet v.b. gibi ) ,çocuklara hediyeler dağıtılmalı, bayramın son günüde pilav ve ayran şöleni v.b. gibi faaliyetler yapılmalıdır.

e) Kız Arama ve Dünür Olma

Oğlunu evlendirmek isteyen aileler çevrelerinde kız aramaya başlarlar. Arama şekli genellikle düğünlere ve bayramlara gelen kızlara bakmakla olur. Oğlanın fikri alınarak ölçülür, tartılır. Hesaplarına uygun düşen kızda karar kılınır .Bayramlarda ve düğünlerde birbirlerini tanıma fırsatı bulan gençler anlaştıkları taktir de durumu yakınlarına iletirler. Tanıdık aileler kız tarafını ağzı aranır Buna ‘’Ağız arama’’denilir. Erkek tarafı heyecanla kız evinden gelecek cevabı bekler. Duruma göre bu ağız arama birkaç defa yapılır. Bu ağız aramada ‘’Gelsinler’’ diye haber gelirse razı olmuşlar demektir. ‘’Boş yere yorulmasınlar. Kısmetinizi başka yerde arayın ‘’ diye haber geldiği zaman da kızı vermiyoruz demektir

Karşılıklı anlaşmalar sağlandığında birinci gün kadınlar ikinci günü erkekler kızı istemeye giderler.Kız isteme şekli ‘’ Allah’ın emri peygamberimizin
Kavliyle kızınız..................a , oğlumuza.................a istiyoruz.’’diye başlar.

Zaten ev sahibi hazırlıklıdır. Verip vermeme hususundaki görünüşünü davranışlarını ile belli eder .Ama usul olsun diye ‘’Nasipse ,Allah yazdıysa olur.’’der. Dünürcülere mendil ,çorap v.b. gibi hediyeler verilir. Artık dünür olurlar.Erkek tarafı ile kız tarafı birbirlerine ‘’dünür’’derler.Artık bundan sonra oturmalar, gidip gelmeler başlar. Gün belirlenerek yüzükler takılır.


f)Nişan

Oturmalar sürerken nişan günü tespit edilir. Nişanlar düğün salonunda veya evde çalgı eşliğinde eğlenceler yapılır.

Eğlenceye ara verilerek yüzükler ve takılar takılır . Ortaya çarşaf serilir.Çevirmeci tarafından oğlan tarafının ve davetlilerin getirdikleri hediyeler kimin tarafından getirildiğinin ve hediyenin ismi söylenerek çarşaf üzerine atılır.Hediye takı ise’’gelin kıza ‘’takılır.

Hediye verme işi tamamlanınca çarşaf bağlarlar.Sandığa yerleştirilir.Sandıklar kız evine teslim edilir.Tabii çevirmenin bahşişi unutulmaz.Nişanlar genellikle düğüne bir ay kala yapılır. Nişan konulmasından sonraki günlerde, belediyede resmi nikah kıyılır. Düğün günü belirlenerek davetiyeler bastırılır. Tanıdıklara dağıtılır.

g)Kına Gecesi ve Düğün

Düğünler genellikle Sonbahar ve kış aylarında yapılır.Düğünden bir gün önce kız evinde yapılan eğlencelere kına gecesi adı verilir. Kına gecesinde değişik oyunlar oynanır.

Davetlilere kına dağıtılır. Gelin olacak kızın el ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılmasının sebebi bereket ve uğur getirmesi içindir.

Kına gecelerinin değişmez oyunu olan ‘’Köse köse’’oyunu artık tarihe karışmıştır.kına gecelerinde söylenen manileri ilerde belirteceğiz.
Araştırmacılar ,Türk toplumunda’’düğün kavramı kadar kutsal bir yargıya , başka hiçbir toplumda rastlanmadığını izah ederler.’’

Cirit ve değnek oyunlarının oynandığı, yarışların yapıldığı ve güreşlerin tutulduğu günlerdeki düğünlerimiz mazide kaldı.Hatta gün görmüş ihtiyarlarımızdan birinin ‘’nerde o günler? O adetlerin bini gitti biri kaldı’’.diye hayıflanması, geleneğin zayıfladığını göstermesi açısından ibret vericidir.

Kına gecesinin ertesi günü bütün davetlilere yemek verilir.Kız ve erkek evlerinde gelen davetliler en güzel şekilde ağırlanırlar. Davetliler yemekten sonra düğün sahibine yemekten sonra davetiyelerini (para,hediye v.b.) verirler.

Akşam davetliler düğün yerinde toplanırlar.Çalgılar eşliğinde her türlü oyunlar oynanır. Oyunlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam eder.

Gelin eve götürülür.Büyüklerin ellerini öper.Oğlan evinin gelmesiyle gelin arabaya bindirilerek kasabada klaksonlar çalınarak dolaşılır.Eve gelmesinden sonra dini nikah kıyılır. Damadı n sırtı arkadaşları tarafından yumruklanır.

Düğünden iki gün sonra kıza evinde ve ertesi günde oğlan evinde birlikte yemekler yenir.Buna ‘’kız ardı’’ denilir. İki dünür arasında ve dostlar arasındaki birlik ve beraberlikler muhabbetler artarak devam eder. Şimdide düğünlerde oynadığınız oyunları ve türküleri söylediğiniz manileri yaktığınız ağıtlar kısaca kasabamızda folklorumuzu tanıyalım çünkü bu değerli halk edebiyatı ürünlerimiz veya başka bir deyim ile deyişlerimiz bize sırdaş ve dertlerimize ortak olur. Acılarımızı dertlerimizi sevincimizi bildirir. Düğünlerimiz bu deyişlerle örülür ona renk katar.

MANİLER

Yeşilyurt’un camisi
Yeşilliktir yeşillik
Fazla istemem yarim
On tane beşi birlik

Donuna bak donuna
Donu da gider yoluna
Yana yana kül oldum
Bir oğlanın yoluna

Etek, bluz giyersin
Neden boyun eğersin
Ben anana söyleyeyim
Seni sevdiğine versin

Altınım var üç tane,
Beşi birlik beş tane
Alacaksan al oğlan
Müşteri var on beş tane

Entarisi gök gibi
Suya gider ok gibi
Hiç ardına bakmıyorum
Sevileri yok gibi

Kara koyun etli olur
Kavurması tatlı olur
Dul yerine varan kızlar
Elbet zaman dertli olur

Al giydim alsın diye
Mor giydim sarsın diye
İsteyene varmadım
Sevdiğim alsın diye

Karanfilim tomurcak
Tomur cağı kim yolacak
Senin yarin gül ise
Benim yarim kim olacak

Süt içtim dilim yandı
Döküldü kilim yandı
Ben kilimde değilim
Ağzımda dilim yandı,

Dereye indim saza
Dibini kaza kaza
Yarim kalemi kırmış
Ayrılık yaza yaza

Bağda üzüm bol olmuş
Filizleri dal olmuş
Hatce üzüm topluyor
Yanakları al olmuş

Ak yemiş, kara yemiş
Dalları yere değmiş
Damat namaz kılarken
Gelin tavuğu yiyivermiş

Bakırlım Seyran bakırlım
Oynuyorlar çakırlım
Hadi güzelim ben yandım
Saramadım aldandım


Karşı karşı evimiz
Neden bizim sevimiz
Bu sevgi bizde iken
Ölür gider birimiz

SEPETÇİOĞLU

Sepetçi oğlu sepetini satamamış
Karısına beşibirlik takamamış
Sepetçi oğlu yaylanı yaylanı ver
Paran çoksa evleni evleni ver
Sepetçi oğlu bir ananın kuzusu
Hiç çıkmıyor yüreğimden sızısı
Sepetçi oğlu yaylanı yaylanı ver
Paran çoksa evleni evleni ver
Sepetçi oğlu inip gelir inişten
Her yanları görünmüyor gümüşten
Sepetçi oğlu yaylanı yaylanı ver
Paran çoksa evleni evleni ver

HARMANDALI

Harmandalı efem geliyor
Sol bileğinden kanlar akıyor
Harmandalı camdan bakıyor
Gözlerinden yaşlar akıyor

BAHÇELERDE BÖRÜLCE

Bahçelerde börülce
Oynar gelin görünce
Oynasınlar bakalım
Bir araya gelince


Bahçelerde eğlenti
Oynasınlar iki elti
Oynasınlar bakalım
İkisi bir elti

Bahçelerde karataş
Oynarlar iki kardaş
Oynasınlar bakalım
İkisi de bir kardaş


Elma attım denize
Geliyor yüze yüze
Kızın adı Hafize
Hafize’yi ver bize
Dünür olalım size

Söğüdün yaprağı dal arasında
Güzeli severler bağ arasında
Üç beş güzel bir araya gelmiş
Benim sevdiğim yok arasında

Kara koyun kellesi
Alem yarini bellesin
Bellesin de bellesin
Sarı çiçek tellesin

Karanfil aldım senden
Ne tez usandın benden
Usandığını bileydim
Ahtı mı alırdım senden

El edersem eve gel
Göz edersem yola gel
Hiç bahane bulamazsan
Al testiyi suya gel

Tren gelir yanaşır
İçi dolu çamaşır
Yeşilyurt’un kızları
Koca diye dolaşır

Gidin bulutlar gidin
Yarime selam edin
Yarim dalgın uykuda
Kaldırman, gelin gidin

Bahçelerde Hüseyin
Ben kimlere küseyim
Hüseyin benim olursa
Telli kurban keseyim

Çeşmem çukur içinde
Suyu bardak içinde
Yeşilyurt’un kızları
Canlı cennet içinde

Elek elek içinde
Elek kalbur içinde
Yeşilyurt’un kızları
Sırma yelek içinde

Masa üstünde pekmez
O pekmez bana yetmez
Yeşilyurt’un kızları
Oyasız gelin gitmez

Erken çıktım ovadan
Sular içtim kovadan
Ayşe ile İbrahim’i
Uçursunlar yuvadan

Ankara’nın kuyuları
Çayır çimen kıyıları
Kendir çuvalı giymiş
Yunan’ın ayıları

AĞIT

Uzun uzun olur şerin halısı
Börek börek gözlü Hasan Kahyanın Ali si
Hep seyirci mi olmuş Alaşehir’in ahalisi
Gelme mütteyim geleme öl dürttürürüm seni
Yazar evrakını Kütahya ya göndertirim seni.

Ali’m Ali’m demekten
Ben kesildim yürekten
Doktor Kazım ne bilsin?
Ali’m in derdi yürekten

Gara tavuk kanadı
Gara Ali kızının inadı
Gel Ümmühan gidelim
Bize kara yer yaradı

Ali’m orak biçiyor
Suyu nereden içiyor
Ağustosun sıcağı
Gül Yemenden geçiyor.

Çay içinde gamışları
Gamışı dayamışları
Kurulu yaya benziyor
Ali Kaya’mın kaşları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder